Bayrampaşa

Penceremiz otoparka bakar. En az 30 araba çeşit çeşit renklerde, vuruklu kırıklı, pasta cilalı, pitbull köpekli, 8-10 bin lira kiralı otopark, bilirsin. Karşıda 3-5 katlı dış cephesi türlü renklere boyalı garanti ki ufak bir depremde yerlere yatılı binalar. Tepelerinde Dolunay. Tümünden ayrı. Başlangıçlardan söz edelim dedi can sıkıntısı. Jamaican diyor mahallenin çocukları. Birileri ölmüş, bilmem kimin bilmem nesi şöyle böyle kalbi durup Hakk'ın rahmetine kavuşmuş. Dinleyip dinleyip ibret alıyor gençler. Gençler 15-16 yaşlarında. Duvarlara içli yazılar yazıyorlar. Şimdiden asker eğlencelerini planlamaya başlamış birçoğu. Davranışsal tutarlılıkta ise 25-26'lara kitlenmiş durumdalar. Okumak yok, adeta bir zaman kaybı, hayata geç başlamaya yol açan bir saçmalık. Anlamaya çalışmak gereksiz, fuzuli bir hareket Bayrampaşa'nın sokaklarında.

"Buraya çöp atanın..." yazılı duvarın dibine koyup 70'lik rakıyı, çöpmüş gibi gösteriyor göçmen sarı çocuk ki gelen geçen ayıplamasın "vay gündüz vakti rakı mı içiyor bizim oğlan?" tepkisiyle karşılaşmasın. Pratik ve direkt olarak çözüme yönelik tüm önlemler alınmış; alınmasa melanet, bir çeşit rezalet...

İnsanlar, sokaklarda gece yarıları olan biteni anlaşılır bulmaz ve toplu biçimde ayıplarken; gece yarıları sokaklarda olup bitenlerin kahramanları, insanların evlerinde yedikleri haltları nasıl kabul edilir ve racona uygun bulabilirlerdi? diye düşündüler. Aşk, var oluşu caddelere indiren tüm edebi  söylentileri, sokak edebiyatı diye söylenegelmiş evvelden beri zır zır zırıldanmış bütün gürültüleri alt sınıfa indirgemek görevini taşımak zorundaydı. Aşkın başka bir görevi yok gibiydi.

Bayrampaşa, anlaşılır bir kültürün, tavrın var oluşunu temsil etmek yerine çıkmaz sokakların imkansızlığını, çaresizliğini aktarabilirdi bu haliyle ancak.

  • Fırat Aydın

0 yorum: