Evlenilecek Kadın ve Biz İkimiz

Bir gece yarısıydı, yine Aşağılık Kompleksim ve Ben. Oturuyoruz. Belli ki hakimiyet benim elimden onunkine geçmek üzere; çünkü yavaştan sıkılıyoruz. Birilerine bir şeyler kanıtlama telaşındayız. Belki de “Seni Yeneceğim İstanbul” diyen Murat Kekilli’nin postmodern bir kılığına bürünmek için hazırlanıyoruz.

Sırt sırta verdik, işe koyulduk.

Gardi’yi fesatlık ve içten pazarlıkla donattık ve kurabileceğimiz ölçüde, saat misali kurmakla başladık işe. Aşağılık mı Aşağılık Kompleks usta; bense ağır ergenliği sayesinde/yüzünden bir şeylerin ucundan tutabilmeyi başarmış ve bu ilkelliğe çırak olabilecek kadar yetkin bir ben anca. Şimdilik oluru bu. Aşağılık Kompleksim, bu geceki pişmanlıktan maksimum bir verim almak, dizginleri -cesaret mevzubahis olduğunda ön plana çıkan- hormonal faaliyetlerin eline vermek adına, o derinden gelen belirsiz sesiyle bana şöyle dedi “Bu telaşı dümdüz edecek formül belli kalfa, onbeş lira bul ve başlangıç seviyesi için düzeneği kur.”

Evde ikimizden başka kimse yoktu. Ramazan davulcusu ve onun Aşağılık Kompleksi uzaktan gelen hoş sese göre iyi geçiniyordu. Bu saatte ekonomik özgürlüğünü eline alamamış bir benin dileyeceği en son şey masraflı bir çıraklık olurdu. Dileyeceğim en son şey o gece de en önce kabul olandı.

50 tl para kışlıklardan birinin cebindeydi ve ustam A.K. evdeki her şeyin yerini az-çok benim kadar biliyordu. 50 lirayı kaptığım gibi evden fırladım. Çakmağı unuttuğumu söyledi ustam. Döndüm yukarı çıktım aldım. Tekel yolu uzun yol. Aslında yakın olan tekeller de var, Ramazangilin müslümanlar, o sıra her anlamda kapalıydı onlar. Lafı fazla uzatma, emin adımla yollan kalfa. O bana kalfa diyordu bense çırak hissedebildiğimde mertebemi yüksek biliyordum. Bunun sebebi de yine muhtemelen paradoksal olarak onun ta kendisiydi.

Biz bunları düşünür halde paslaşırken tekele vardık. Ustam A.K. günlük ve açık zihinli hallerimizde geride durmayı seven biriydi. Tekelcilerle sohbet boynubükük bir çırak olarak benim işim. Bir iki gırgır espri, tekelcinin gündelik dertleri ve ardından “uzatma, bakarsın kapanmadan yine gelmemiz gerekir. Al biraları, eve yollan.” dedi ustam olabildiğince derinden. “4 kırmızı tuborg alcam ben dayı.” Yol şimdi evin yolu.

Evdeyiz, odada. Ben müzik seviyorum, ustam sigara. Bu iki illetin birlikteliğini zorunlu emir-komuta ilişkimizi yumuşatan ve hatta taçlandıran bir ahenk sıfatında tanıyoruz. Müzik bitince ben, sigara bitince ustam asabileşiyor.

4 Kırmızı Tuborg’u tükettik. Ustam A.K. cep telefonunu zorla elime aldırdı. 4. kutunun son damlası tükendiğinde, artık uzak yakın onca kadın, ustam kaynaklı zora düşüşüme aracılığa hazır ve nazırdı. Benim bana kaldığım, vücudumuzu yönetirken dominant takıldığım nadide günlere kıyasla hepsi yanıma ne de yakın, yakışır ve dizimin dibine kıvrılmak ister gibiydi.

Ustam A.K. arada hatırlatır da çıkarır hafızamdan, bense hatırlamak istemezdim; ama o gece fikren ve ruhen yazıldığımız kafadan en az 7 kadın. Ustamın dili kuvvetli. Acıyla yoğrulmuşluğun hisli tavrı ve yanına adı üstünde aşağı bir kültürel çırpınış vardı. Benim şaşkınlıkla, ustamın umarsızlıkla karşıladığı 3’ünden cevap aldık. Hiçbiri ustama yaramadı. Onu besleyip mutlandırmadı.

Her şeyi seyrinde götürdüğümüze A.K.’den gizli saklı inandığım ve laf bu ya, evlenebileceğimizi öngördüğüm kadını ustam gözüne kestirdi. Listede oraya geldiğimde, iş görür parmaklarımı bir çırpıda sahiplendi. Bastı tuşa “yaz!” dedi. Emrivaki değil artık bu emrin ta kendisiydi. Yazdım, zorlanarak -ne söylediyse ustam- yanlışıyla doğrusuyla, teker teker yazmaya çalıştım.

Ertesi günün pişmanlığını düşünmeye koyulmuştum, hisseder gibi oldum ki işin benlik kısmı iyiden iyiye kapanmak üzereydi. O sıra ustam biraz duruldu. Ardından en derinden bulanık sesiyle “5!” dedi. “Tekel yoktur.” dedim. “Saat henüz 3!” dedi. “Gerçekten boşver.” dedim. “4’ten sonra güç.” dedi…

Öğlene doğru 12’de uyandım. Ustam A.K. henüz baygın. Sessizce doğruldum, telefonu elime aldım ve bir gözüm komodini kesti, boş kutu sayısının 6 olduğunu gördüm. Belli ki ustam benden sonra devam etmişti. Böyle gecelerin ardından zor uyanır, uyandığında kendini çabuk bulacağını iyi bilir ve bundan epey korkardı. Telefonun benden sonra kurcalandığı çok açıktı. Çünkü o an gördüklerimi ilk kez görüyordum. Mesajı okudum, bir ayrılık mesajıydı. Tek bir bahaneyi, en ufak bir hoşgörü talebini karşılamayacak kadar net yazılıydı. İşte evlenilecek kadından gelen şu mesajın ardı, gecenin geç saatlerinde Aşağılık Kompleksimi bir devama kalkışmadan bir başına yatağa yatırandı:

”Nereye varmak istiyorsun? Benden nefret ettiğini söyleyen biriyle ileriye dönük ne düşünebilirim? Eğer bu tavrın samimiyse, ki bu gördüğüm şu güne kadarki en samimi tavrın gibi, senle yaşadığımıza inandığım her şey bir yalandan ibaretmiş. Bunu öğrenmiş oldum. Açık sözlülüğün için sağ ol. Beni sakın bir daha arama, bunu aklından bile geçirme. Hoşça kal. Umarım gerçekten seveceğin birini bulur ve onunla mutlu olursun, sen ve o aptal gururun...”

  • Fırat Aydın

1 yorum:

  1. Adsız dedi ki...
    17 Temmuz 2019 07:33

    lan gümüşhaneli varoş faresi, hem akraba evliliğinden doğmuşsun hem de epilepsi hastasısın. blogunun neden böyle sik kırığı olduğu şimdi anlaşıldı. sen yarrak kafalı bir geri zekalı olmayacaksın da kim olacak? genlerin komple çöp amk! tez geber, yok ol!