Elektrik

Aşırı ve asgari elektrik dert oluyor. Yalnız kalmanın kronik bir rahatsızlığa dönüştüğünü hissetmeye başladığın ardı ardına dizilen bazı günlerde elektrik enerjisiyle tümden bütünleşebiliyorsun. Sıkmaya çalışırken elinde kalan ampulün çalışır vaziyette olup olmadığını anlamak üzere kapalı ya da açıkken ne hallere büründüğünü görmeye gittiğin elektrik düğmelerinin hepsi bir oluyor da sen çarpılasın diye kahpe bir oyun ediyorlar sanki…

Bu akşam, beynindeki elektrik akımının düzenli olmasını umduğun bundan önceki binlercesine benzeyen akşam. Aydınlık odada oturmayı sevmiyor oluşun ergenliğinden kalan bir alışkanlık ve bundan hoşlanıyorsun, üstüne bir de düpedüz orda burda savunuyorsun. Koridordaki duyunda tarih yatan lambanın küçük kızlı japon gerilim filmlerini andıran kesik yanışlarına duyarsızlaştın da, zaman zaman hepten sönüp bir daha yanmıyor oluşu en faydasal zeminde canını sıkıyor.

Böyle durumlarda ilk işin artık olmayan abinin elektronik aletlerle kurabildiği kusursuz ilişkiye de özenerek tabureyi kapıp lambayla oynamak. Teker teker kontrol ediyorsun; daha önce onlarca kez test edip de halini tavrını aklında tutamadığın diğer odaların açma kapama düğmelerini. Ve yüzde elli şansın kapıya girebilecek olan anahtar ihtimalinin ikide bir olmasına karşın hep yanlışı denediğin kadar gülüyor yüzüne. 50 watt yakmıyor ama beynindeki formu rahatsız edici olabilir. -O an dahiyane bulduğun- birkaç saniyelik düşünüşle koridorun ışığını karanlık odaya yansıtıp küllüğü görebilecek kadar aydınlık yaratma fikrinden vazgeçmenin vakti gelmiş salınarak geçiyor. Elden alınan elektrik beyne verilmiyor. Bunun için yıllardır hatırlamayı bırak varlığıyla yokluğunu bir kabul ettiğin sözde biriciğe şükredersin hemen en kaypak halinle.

Can sıkıntısını yazıyor oluşunla bir ampul tarafından çarpılma mevzusu aynı ölçüde enteresan olabilir. Ve sen en az bir gen havuzu en çok da bir çocuk kadar enteresan olabilirsin. İşte bu yüzden uyumadığın gecelerde buzdolabına gidip önce aşağıyı sonra buzluğu karıştırıyorsun, bir mum olsa ne nostaljimiz ne de ateşimiz eksik olurdu diye.

Duygusal anlarına gereksiz buladığın safi devinimlerinde fark ettiğin rahatsızlık hali seni şurdan alıp buraya koymuyor. Sen kendini bir yerden ötekine taşıyamıyor değilsin ama bunu birilerinin yapması daha romantik geliyor. Özgürlük tanımlarında düşüyorsun. Hayallere burun kıvırıp, -dırlı cümlelere dırdır diyorsun. Önceki zamanın yabancılarını cinsiyetleriyle tanımışken şimdi onları cinsiyetsiz özlüyorsun. Sorunun ne olduğunu ve neye nasıl yaklaşılacağının kulağına fısıldanmasını beklemekle yine düşer halde bulduğum sen, iyi bir uyku için az kahve, tatlı esneyebilmek için az sigara ve yerlerden toplanmamak için az düşünmelisin. Çünkü hepsinin sonundaki sahne benzer gelişiyor… Kayahan'ın diyemediği gibi.. “şarampol bizi besliyor ve çıktıkça ordan bir bok olamıyoruz.”
  • Fırat Aydın

1 yorum:

  1. Adsız dedi ki...
    17 Temmuz 2019 07:38

    lan gümüşhaneli varoş faresi, hem akraba evliliğinden doğmuşsun hem de epilepsi hastasısın. blogunun neden böyle sik kırığı olduğu şimdi anlaşıldı. sen yarrak kafalı bir geri zekalı olmayacaksın da kim olacak? genlerin komple çöp amk! tez geber, yok ol!